İmam Gazali asıl adı Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed Tûsî, Gazâlî'dir. Batı dillerinde ismi Algazel'dir. Lâkabları, Hüccet-ül-İslam ve Zeyüddin'dir. Çoğunlukla El Gazali ve İmam Gazali isimleriyle tanınmıştır. İmam Gazali, bugün bir kısmı İran toprakları içinde kalan Horasan'ın Tûs şehrinde hicri 450 tarihinde (M. 1058) doğmuştur.
İlk öğrenimini iran'ın Tus şehrinde Ahmed b. Muhammed er-Razikâni'den, daha sonra Cürcan şehrine giderek Ebû Nasr el-İsmaili'den eğitim görmüş daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi'nde ilim öğrenimi görmüştür.
Babası fakir ve salih bir zattı. Âlimlerin sohbetlerinden hiç ayrılmazdı. Elinden geldiği kadar, onlara yardım ve iyilik eder ve hizmetlerinde bulunan çok edep sahibi bir kimseydi. Allah ondan razı olsun.
Âlimlerin nasihatini dinleyince çokça duygulanarak ağlar ve Allahü teâlâdan kendisine alim olacak evlatlar vermesini yalvararak isterdi. Yün eğirip, Tûs şehrinde bir dükkânda satardı. Gazalinin kelime manası yün eğiren kimse demektir. Vefatının yaklaştığını anlayınca, oğlu Muhammed Gazali'yi ve diğer oğlu Ahmed'i hayır sahibi ve zamanın salihlerinden bir arkadaşına, bir miktar mal vererek vasiyet etti ve ona dedi ki:
"Ben kendim, âlim bir kimse olamadım. Bu yolla kemale gelemedim. Maksadım, benim kaçırdığım kemal mertebelerinin, bu oğullarımda hasıl olması için yardım etmenizdir. Bıraktığım bütün para ve erzakı, onların tahsiline sarf edersin!"
Arkadaşı vasiyeti aynen yerine getirdi. Babasının bıraktığı para ve mal bitinceye kadar, onların yetişme ve olgunlaşmaları için çalıştı.
Fakat gün geldi babalarının vermiş olduğu paralar bitti maddi durumları çok kötü olan babasının arkadaşı imam gazali ve kardeşine daha fazla bakamadı. Genç yaşta öksüz ve yetim kalan Gazali ve kardeşi bir süre sonrada yuvasız kalmıştı. Babasının arkadaşı en azından aç ve açıkta kalmasın diye o dönemde hem dini eğitimi veren hemde yetimhane gibi olan bir yere giderek üzerime emanet 2 yetim çocuk var benim gücüm bu yavrucaklara bakmaya yetmiyor Allah için en azından alın bu çocukları karınları doysun kafalarını sokacak bir yer olsun diye rica etti ve karınlarını doyurmak için girdikleri bu medresede gazalinin, imam Gazali olmasının tohumları atılmıştır. Burada görüyoruz ki Allah c.c. her işinde bir hikmet vardır. Bizim şer bildiğimiz de hayır, hayır bildiklerimizde şer olabilir biz bilemeyiz Rabbim bilir. O dönemde peygamberimizin genc yasta anne babasını kaybedip rabbimizin peygamberliğe alt yapı oluşturması gibi, imam gazali hazretlerininde başına gelenler ilk etapta zor ve üzücü gelsede bunlar olmasaydı, ömrünü babasının dükkanında çalışan yün eğiren bir gazzal olarak kalacaktı bu medreseye gelip ilim eğitimine başlayıp iyi bir egitim almasıda Onun hüccetül islam olmasının alt yapısı olmuştu. Bu sebepledirki kardeşlerim kadere razı olmak lazım. Allah a tam anlamıyla teslim olmak lazım. Allah ın c.c. izni olmadan bir yaprağın bile kımıldamayacağını herşeyi görüp gözettiğini anlayarak idrak etmek lazım.
Hocası İmam-ı Harameyn lakaplı Abdülmelik el-Cüveynî 1085 yılında ölünce Nişabur'dan Büyük Selçuklu Devleti'nin veziri Nizamülmülk'ün yanına gider. Nizamülmülk'ün huzurunda olan bir toplantıda verdiği cevaplarla diğer bilginlerden üstünlüğünü kanıtlayarak 1091 yılında Bağdat'taki Nizamiye Medresesi'nin Baş Müderris olarak görevlendirildi. Burada bilgisi ve edindiği öğrenci topluluğuyla kısa zamanda herkes tarafından tanınan ve sevilen bir kimse oldu. İçine girdiği ruhsal bunalımın da etkisiyle Sûfizm'e tasavvufa yöneldi ve Ebu Ali Farmedi'nin etkisiyle bu alanda yöneldi. Tasavvufa yönelmesi ve hac arzusuyla medresedeki görevini bırakarak 1095 yılında Bağdat'tan ayrıldı ve Şam'a gitti. Şam da iki yıl kaldıktan sonra 1097 yılında Hac'a gitti.
Hac sonrası Şam'a döndü ve buradan Bağdat yoluyla Tus'a geçti. Şam ve Tus'ta bulunduğu sürede uzlet yaşamı sürdü ve tasavvuf alanında ilerledi. Bağdat'tan ayrılışından on bir yıl sonra 1106 yılında Nizamülmülk'ün oğlu Fahrülmülk'ün ricası üzerine Nişabur Nizamiye Medresesinde tekrar eğitim vermeye, öğretmenlik yapmaya başladı. Buradan kısa süre sonra Tus'a dönerek yaptırdığı Tekke'de müritleriyle birlikte Sûfi yaşamı sürdü. Çok Büyük evliyalık makamlarına erişti bir çok eser bıraktı, yalnızca kendi dönemine değil sonraki nesillerinde faydalanabileceği içinde eşsiz bilgilerin bulunduğu bir çok kitap yazdı, Gayesi insanları gafletten uyandırarak batıl yoldan kurtarmak Allah c.c. yoluna sokmak idi ömrünü ilme adamış rabbimin rızasını kazanmış ve ardındanda bir çok talebe yetiştirmiş bir evliyadır. O ki övgülere mazhar olmuş ve güzel övgüleri hakeden muhteşem bir zat idi. Batıl itikatların sapık düşüncelerin ve bidatların çokça yayıldığı cahiliye toplumlarının bulunduğu bir dönemde yaşamış ve bu din karşıtı düşüncelerin ve din düşmanı felsefecilerin bulunduğu dönemdede yazdığı eserler sayesinde gelecek dönemlerdede bütün bu kötülüklerin sesini kesmeyi başarmıştır yüce Rabbimizinde izni ile.
İmam Gazzali 1111 (Hicri 505) yılında doğum yeri olan İran'ın Tus şehrinde Hakkın Rahmetine Kavuşmuştur. Ölümünü detaylı olarak aşağıda anlatacağız inşaallah.
HZ. MUSA A.S. ve İMAM GAZALİ HZ.
Hz. Musa, miraçta Peygamber Efendimize (s.a.v.), "Ümmetimden öyle insanlar gelecek ki, benden evvel gelseydi peygamberlik semasında görürdünüz." sözünü hatırlatarak, "Ya Muhammed (sav), bu sözüne delil isterim" demiş.Efendimiz, İmam-ı Gazali Hazretlerini çağırmış, o ruhanîyeti ile temessül etmiş. Hz. Musa "Sen Kimsin?" diye sormuş. İmam-ı Gazali "Abdullah oğlu, Ahmet Oğlu" diyerek bütün seceresini saymış ve sonunda "Gazali" demiş. Hz. Musa: "Niçin bu kadar uzattın, baştan söyleseydin ya Gazali" deyince, İmam-ı Gazali: "Ya Musa, Allah (c.c.) Tûr dağında sana "O elindeki nedir?" diye sorunca, sen hemen "Asadır" demedin, "Ya Rabbi ben bunu şuralarda kullanırım, bu şundan yapılır" diye anlattıktan sonra "Bu asadır" dedin" demiş. Hz. Musa "Ben o zaman Rabbimle konuşuyordum, o konuşmayı uzatabilmek, o fırsatı değerlendirmek için öyle söyledim." diye cevap vermiş. İmam-ı Gazali: "Ya Musa, sen öyle bir fırsatı değerlendirmek için sözü uzatırsın da, ben Allah'ın ulül azm bir peygamberi ile konuşma şerefine ermişken hiç sözü kısa tutar mıyım?" deyince Hz. Musa, "Ya Muhammed(sav), sözünde haklıymışsın." demiş.
İMAM GAZALİ HAZRETLERİNİN TASAVVUFA YÖNELMESİ
En sahih rivayet şöyledir İmam Gazali (k.s) zamanının en büyük alimlerinden birisi idi. Fakat tasavvuf yönünden epey yoksun idi. İmam Gazali hazretlerinin ilmi geniş olmasının yanında çok zengin bir kimse idi bir dönem Allah ın takdiri ile çok büyük bunalımlar ve buhranlar yaşamıştır aslında bu allahın rahmet tecellisi, gönlüne iman nurunun aksetmesi, imam gazali nin imam gazali olmasına vesile olacak bir ruhsal bunalımdı. Bu olay üzerine imam gazali hazretleri bağdat taki bütün ününü makamını malını mülkünü ardında bırakarak şam a gitmeye karar verdi ve Şam a gelerek buradaki emevi camii nde bi yatsı namazını kıldı yatsı namazının ardından camiinin sorumlu müezzinine ben garip bir yolcuyum kalacak yerim param pulum yok müsade ederseniz camideki gözüne kestirdiği ufak karanlık bir odayı göstererek burada kalmak için izin istedi müezzin evine davet etsede yalnız kalıp halvete çekilmek Allah ile başbaşa kalmak isteyen imam gazali hazretleri bu teklifi geri çevirdi bu odada kalmak için ısrar ederek kapıyıda arkasından kilitlemesini istedi o vakit sabaha kadar imam gazali hazretleri tövbe edip gözyaşı dökerek ölümü tefekkür etti kendi kendine ey insanların imamı şan şöhret sahibi mal mülk sahibi Muhamed şimdi öldün ve mezara girdin burdan çıkışın yok birazdan sorgu sual melekleri gelecek ve ömrünü ne için harcadığını soracak sen ne diyeceksin diye bir yandan gözyaşı dökerek bir yandan tövbe etti sabaha kadar bu böyle devam etti ve ardından aylarca rivayet olunurki 5 yıl civarı burada kalarak maneviyatta çok büyük makamlara erişti ve ihya u ulumiddin eserinide bu süre zarfında yazmıştır
İMAM-I GAZÂLİ HAZRETLERİ'NİN ÖLÜMÜ
Bir gün talebeleri İmam’ı Gazâli’ye, “Hocam! Ölüm nedir? Bize özel olarak anlatır mısınız?” demişler.
Velâyet nûru ile ölümünün çok yakın olduğunu anlayan İmam’ı Gazâli, “Men lem yezuk, lem ya’rif” yani “Tatmayan bilmez ki! Önce kendim tadayım, sonra size anlatırım” demiş öğrencilerine.
Öğrencileri; “Aman hocam! Öldükten sonra sizinle nasıl bağlantı kurarız” dedikleri vakit,
Tebessüm ederek, yalnızca “İnşâAllah” diye cevap vermiş. Gerçekten aradan çok zaman geçmeden İmam’ı Gazâli Hz. ölüm şerbetini içmiştir ve öldüğü günün gecesi o mecliste bulunan öğrencilerinin rüyâlarına gelerek,
“Allah dostları sözünü tutar. İşte, bugün ölümü tattım ve sözümü tutmak için rüyânıza geldim” demiş.
“Abdestimi tazeleyip, sabah namazını kıldıktan sonra, yalnızca odama çekildim ve ölüm meleği Azrâil’i beklemeğe başladım.
Lâilahe illallah diye zikir ederken, bir anda odamı nur kapladı ve bütün hücrelerim nur oldu.
Başımı kaldırıp yukarı baktım. O nur’un etkisi ile evimin tavanı cam gibi şeffaf olmuştu. Yattığım yerden yedi kat gökleri, melekleri, Cennet’i gördüm ve Cennet’teki bir melek bana, ya imam! İşte köşklerin, işte makamın diye Cennet’teki yerimi gösterdi.
Cennet’e bakarken, sevgili Rabbim’in İrci’ıy ilâ Rabbik (Rabbine dön) hitabını duydum. O anda ruhum Allah aşkı ile cezbeye gelip, beden kafesinden fırladı ve ben kendimi başka âlemlerde buldum.
Tekrar dünyaya döndüğümde, evimin çevresinde aşırı bir kalabalık gördüm. Onlara, ne var? Ne oldu? Niçin toplandınız? diye ısrarla sorduğum halde hiçbiri ne yüzüme baktı ne de bana bir cevap verdi.
İçeri girdim, hanımım ağlıyordu. Ona da aynı şeyleri sordum ama o da cevap vermeyince, az önce yatmakta olduğum odama girdim ve yerde yatan bedenimi görünce,
Hem öldüğümü, hem de insanların niçin benimle konuşmadığını anladım”.
Bazı öğrencileri, “Hocam, yerde yatan bedenimi görünce öldüğümü anladım diyorsun. Peki sen başka, bedenin başka bir şey mi?”
İmam-ı Gazâli gülümseyerek, “İnsanın aslı, özü, gerçek ve kalıcı kişiliği Ruh’tur. Ruhsuz beden, kesilen kol, bacak gibi cansız bilinçsiz et, kemik yığınıdır”.
Yine bazı öğrencileri, “Hocam, o daracık, karanlık kabirde Kıyâmete kadar nasıl yatacaksın?”
“Ah yavrum!” demiş. “Eğer kabirler dışarıdan göründüğü gibi dar, karanlık ve sıkıcı olsaydı, Allah dostları birer zindan mahkûmu gibi oraya atılır mıydı?
Ana karnına göre dünya ne kadar geniş, güzel ve aydınlık ise, dünyaya göre kabirlerimiz de çok daha geniş, güzel ve aydınlık” demiş ve sonra,
“Yakınlarım beni kabrimde bekliyor” diyerek ayrılıp gitmiştir.
İmam Gazâlî Hazretlerinin Evlat Terbiyesi Hakkında Öğütleri
İmam Gazâlî hazretleri çocuklarımızın terbiyesi hakkında bizlere çokça öğüt vermektedir bunların bir kısmı şu şekildedir... “Çocuğun dili açılmaya başlayınca ilk sözü Allah olmalıdır. Bunu çocuğa sık sık tekrar ettirmelidir. Çocuğu süslü elbiseler giymeye, tatlı yemeklere alıştırılmamalıdır. Sonra bunlardan ayrılmaz. Ömrünü böyle geçirmeye sarfeder. Çok yemeyi de gözünde ayıp göstermeli. Hatta ara sıra sırf ekmek yedirmeli. Hatta onları terbiye bakımından leziz yemeklere alışan çocuklarla görüştürmemelidir." buyuruyor İmam Gazali.
Evladını seven müslüman bir anne baba evladının şu kısacık fani olan dünyaya aldanıpta Allah korusun cehennem ateşinde yanmasını istemez. Dünyaya meyledip nefsinin kölesi olarak yetişip büyüyüpte ardından evladımızın ömrünü gaflet uykusunda geçirmesini istemiyorsak İmam Gazali'nin anne ve babalara verdiği öğütleri okuyup anlamamız gerekiyor. Bir anne baba evladını şu dünya hayatı boyunca aç kalmasın, kimseye muhtaç olmasın, saygın bir işi olsun ve dünyada hiç sıkıntı ve zorluk çekmesin diye bir çok zorluklara katlanıyor ve bir çok fedakarlıkta bulunuyor evlatlarını yetiştirirken. Sabah okula giderken saat kaç olursa olsun uzun gecelerde bilhassa sabahın karanlığında evladını okula geç kalmaması için uyandırır tabi önce kendisi uyanır sabah kahvaltısını hazırlar güzelce yedirir giydirir okuluna gönderir evladını hiç demezki evladıma yazık uyusun bu güzel uykusundan fedakarlık etmesin eza çekmesin diye neden çünkü karşılığında inşaallah güzel bir eğitim alıp güzel bir dünya hayatı olacak. Sevgili kardeşlerim peki bu dünya için eza ve cefaya katlanıyoruzda evlatlarımızı sabah namazına uyandırmaya gelince neden evladımız daha çok küçük diyerek evladını cehheneme bir odun olarak hazırlıyoruz. acaba ahiret hayatı dünya hayatından dahamı değersiz, ya da dahamı kısa. Lafım evladını dini islama uygun, ahlaklı, islam bilincini evladına yerleştirmeye canla başla çalışan anne babalara değil tabiki fakat evlatlarımız için namaz konusunda, nefsini terbiye ve takva konusunda çok eksiğimiz olduğu aşikar ne demiş atalarımız ağaç yaşken eğilir. Bir çok sonradan rabbine yönelmiş tövbe etmiş ve doğru yolu bulmuş müslüman keşke geçen ömrümüde allaha gerektiği gibi kul olarak geçirebilseydim Allah'ın emir ve yasaklarına uyarak gençliğimi harcasaydım diye çok pişmanlık duyar kahrolur üzülür. Ne mutlu o kimseye ki en azından doğru yolu bulmuştur işte evladımızında bu pişmanlığı yaşamaması için evladımızın ebedi alemde cenneti alada sefa sürerek güzellik yurdunda sonsuz mutluluk içinde yaşaması için bizler anne baba olarak evladımıza Allah' C.C. emir ve yasaklarını öğretmeliyiz ve uygulatmalıyız takva sahibi olması içinde ona nefsinin arzularına uymamayı ufak yaşta anlatmalıyız çocuklarımızı allah rızası için sabah namazlarına kaldırmalıyız ve ona örnek olmak için bütün aile bireylerinin kendi namazlarınıda safsaklamadan kılmasına özen göstermelidir. Ömür sermayesinin en kıymetli vakitleridir gençliktir. Bir gün bir sohbette dinlediğim Ahmet Tomor hocamızın başında geçen bir hikayeyi anlatayım hocamızın komşusu olan karı kocadan hanımın kocası bir gün eşinden boşanmaya karar verir sebebi adamın hayatındaki başka bir kadındır. Karı koca bu durumdan sonra ayrılıyorlar ve bu adam ömrünün, gençliğinin en güzel çağlarını yeni karısıyla geçiriyor tabi aradan zaman geçtikten sonra hastalık ve yaşlılık adamı gelip bulunca yeni karısı adamı terkediyor, yalnız ve çaresiz kalan adamın aklına eski karısı geliyor ve onunla bir aracı göndererek tekrar evlenmek istediğini dile getiriyor. Kadın aracıya peki söyle ona gelsin demiş. Adam sevinmiş gelmiş eski karısının karşısına tabi kadının cevabı akıllara kazınacak cinsten " sen ömrünü gençliğinin en güzel zamanlarını o kadınla geçirdin şimdi ise yaşlandın hastalandın aklına ben geldim bu saatten sonra ben seni ne yapayım ki " demiş işte bütün mesele bu kardeşlerim gençliğimizi allah yolunda harcamalıyız asıl mesele budur zor olan budur Allah' a şükürler olsun rabbimiz o kadın gibi değildir Rahman ve Rahim dir o çok bağışlayandır. yaşın başın kaç olursa olsun ne vakitte kim olursa olsun tövbe kapısı şükürler olsun hep açıktır yeterki Rabbine dön ama muhteremler genc yaşta ibadetle hiç yaşlanınca ettiğimiz ibadet bir olurmu o kadının hikayesinden pay biçelim. Gene Tomor Hocamızın bir sözü vardır gençler için söylediği çok hoşuma gider bir gün bi kaç genç arkadaşımız tomor hocadan tavsiye istemişler hocamız şöyle söylemiş "Gençlerin Allah yolunda yürümesi akarsuda tersine yüzmeye benzer" çünkü insan gençken istediği herşeyi yapabilir nefsi arzuları tavan yapmıştır dünya ona daha cazip gelir şeytan onu daha kolay kandırabilir insan ihtiyarladıkça bu su durulur artık istesede bazı günahları işleyemez duruma gelir. Asıl mesele en çok Allah'ın razı olduğu durum gençken yapılan ibadettir genç yaşta insanın Allah yolunda olması ve nefsini terbiye edebilmesidir. Allah C.C. evlatlarımızı onun razı olacağı şekilde yetiştirebilmeyi nasip etsin, bizi ve neslimizi namaz kılanlardan eylesin, gençlerimizin bilinçli müslüman olmalarını nasip etsin, onları her türlü nifaktan, şeytandan, şeytanlaşmış insanlardan, kötülüklerden, fitne ve fesattan, nefislerinin kötü arzularına uyup ömür sermayelerini boşa geçirmelerinden, razı olmayacağı her türlü işten evlatlarımızı korusun..
Sonsuz Salat ve Selam Allah'ın C.C. Peygamberi Her İki Cihan Güneşi Aşkların En Güzeli Hz.Muhammed Efendimize Olsun...
Selam ve Dua İle...
İmam Gazali hakkında çok güzel bir tanıtım filmi olan bu videoda İmam Gazali Hayatını ebruli sanatının görselliğiyle birleştirilerek anlatılan bu güzel çalışmayı sizlere sunmak istedik bu faydalı çalışmaları için emeği geçen TRT ekibine çok teşekkür ediyoruz.
İmam Gazali Eserleri Açıklama